“SIRADAN BİR GÜN” / Serkan Yolcu / Resim - Dijital Art - Video - Enstalasyon

01 – 12.03.2011

“bunu yapmaya mecbur bırakılmıştım…gözümü bantlayan tanrı bana yardımcı olamıyor. elime yoktan yere saplanmış formlar... fırçada gizli uzay…”

 

Son dönem çalışmalarını sergileyecek olan Yolcu’, “Sıradan Bir Gün” ismiyle bize absürdizmin yolunu açıyor. İzleyici, bu ismin açtığı kapıdan içeri girdiğinde, kuşkusuz vaat edilen sıradanlığı merak ederek işleri izleyecek. Peki nedir sıradanlık? İşte bu noktada kendini absürdizmin içinde bularak, sorgulamalar yaşayacak. Biçimsel etkinin yanı sıra kendine kavramsal bir alt yapı da bulan işler, izleyiciyle doğrudan yaşamsal bir ilişki kurmayı hedefliyor.

 

“tam dokuz gündür yoldaydım, yanımıza köleler, genç ve yakışıklı kahinler almıştık…”

 

Sanatçı çok sesli iç dünyasındaki karakterleri hava alsınlar diye sokağa, bizlerin arasına çıkarıyor. Çalışmalarında, hayatımızda aslında hep var olan figürleri kullanan Serkan Yolcu, “duyduklarım beni ilgilendirdi. beni yeryüzüne, şiddetle seven birkaç kedi getirdi! anlatacaklarım var.” diyor sıradan bir gün’de hepimize…

 

Olağan olanla olağandışı olanın her gün sokakta, herhangi birimizin karşılaşabileceği gündelik bir şey olduğunu ve bu bilgideki deneye dayanmayan rahatlığı eserlerine aktaran sanatçı, aynı çerçevede forma soktuğu resimlerinde gerçekliğin mutlak değerinin, muhtemel bir yanılgıya eşit olduğuna işaret ediyor.

Yolcu’nun aldığı grafik eğitimiyle bağlantılı olarak grafik etkilerini rahatlıkla izleyebildiğimiz resimleri, çizginin gücüne kendini teslim etmiş gibi. Bu teslimiyet, yanına rengi de alarak farklı bir sunuma dönüşmüş. Yazı ise, sıradanlığı kesip, parçalayıp tekrar birleştiriyor.

 

Serkan Yolcu’nun ana teması, yalnızlık. Yalnızlık üzerine inşa edilmiş yaşamsal durumlar. Bir resminde, figürün ağzının bilinçli olarak kapatılması, kabullenmişlik izlenimi verirken, sessiz bir isyanı da simgeliyor. Anlaşılıyor ki Yolcu’nun isyanı, içsel bir isyan. Kendi içinden başlattığı bu durum, sosyalleşiyor resimlerinde. Ne ki, toplumsal bir boyuta taşınsa da sessizlik tercih ediliyor. Sessiz, durgun, içine dönen, iç’e döndüren resimler.

 

“iyi şans diye bir şeye inanmıyorum, pişmiş bir tavşanın tehlike oluşturmadığına dair kehanete inanmıyorum. tehlikenin farkındayım, zile her defasında, tam zamanında basıyorum!..”

 

Yolcu’nun resimleri, biçimsel estetiğe dayalı bir kaygı taşımıyor. Resim sanatının, tabiri yerindeyse, geleneksel kavgası olan perspektif, boyut kavgası yok işlerinde. Onun kavgası daha derinlerde. Resmi o kavganın üstüne koyuyor.Bir de sanat tarihsel bir hesaplaşması var. Çalışmalarında ortalığa saçılan kesik kafalar, kollar, karmaşa yok evet. Ama ilk bakışta sezilen bir şey var resimlerinde. Bir savaş var. Bu savaş, kiminle, nerede yapılıyor bilemiyoruz. Sanatçı, sergisinde susarken, bağırıyor.

 

Sergide, bizi bu melankolik durumlardan uzaklaştıran resimler de yer alıyor. Renklerin geniş alanlar halinde kullanıldığı, soyut ekspresyonist tarzda yapılmış birkaç resim, bir çıkış yolu gibi duruyor önümüzde.

 

İzleyici, kuşkusuz sergide çok farklı duygular yaşayacak. Tıpkı “sıradan” bir günde yaşadığımız “sıradan” duygular gibi...

 

“kim derdi hem, masumdur deliler, onlar; bize geri verilmeliler!..”

 

Sanatçı güneşli güzel bir şehir, hayaletli heykeller ve bu heykelleri okşayarak sevinen sayrılı resimler sunuyor sıradan bir gün’de hepimize!..

 

Bu sergiyi eğilerek dolaşın, iyi seyirler…

hakkımızda

üyelik

hizmetler

iletişim

ziyaret

CerBlog

TR I

EN

Ziyaret

İletişim

Yönetim

DAHA FAZLASI